Türk gençliği içtiği antları unutmuş, andımızı silenlerle sosyal medyada klavye ile bir yere varmayan tartışmalara tutulmuş ve bu sosyal medya siyasetinin kısır döngüsü içerisinde kendisini bulmuştur. Devletimize akın eden milyonlarca mülteciyi eleştirirken kendi ülkesini terk edip yurt dışında mülteci olmayı arzular hale gelmiştir. Karakteri yüksek Türk genci bu trajik durumu idrak edecek zekasını ve muhakemesini de yitirmiştir. Siyasetle ilgili olma sorumluluğunu yerine getirdiği için bu cümleleri üstüne alınmayacaklar olacaktır. Fakat atladıkları bir nokta var. Sizin sorumluluğunuzu yerine getirişiniz yerine getirmeyenlerin açığını kapatmıyor, dolayısıyla bize düşen sorumluluk da artıyor. Eğer biz bu büyük sorumluluk bilincinde olmazsak siyasetle ilgili oluşumuz anlamsız kalıyor. Bu sorumluluk boş zamanlarımızda yerine getirilmeyi bekleyen bir iş değil gerekirse günün tüm saatleri bizi meşgul edecek bir sorumluluktur. Öyle ki Türklüğün ve ilericiliğin yerini Orta Doğululuk ve gericilik almışsa bu sorumluluk artık bir vazife hatta şeref meselesi haline gelmelidir. Ne gibi bir göreve atılacağından ziyade konu gençliğin elini taşın altına koymasından çekinmesidir ve kendi sorumluluklarını başka siyasetçilere atfedip aradan çekilmesidir. Bu tarz bir çekingenliği olmayan insanlar bir araya gelmeli ve tüm sorunlar ortaya yatırılıp gerçekçi çözümler bulunmalı ardından da adım adım bu çözümler gerçekleştirilmelidir. Ne yazık ki Türk gençliği güvendiği muhalefetin bile çürüklüğünü görememekte ve adeta muhalefeti, eleştirdikleri malum kitlenin iktidarı savunduğu gibi savunmakta. Her şeyden önce her yerden umut kesilmeli, birleşilmeli ve umut içimizde yaratılmalıdır. Ancak yapılacak olan her ne ise bu iş yasalar çerçevesinde yapılmalıdır.
Bununla birlikte nihai sorun Ak Parti hükumeti değildir. Sorun, bu hükumetin başa gelebilmesidir. Elbette verimsiz hükumetler ya da hükumet adayları olacaktır. Sorun bu kişilerin seçilebilmesidir. Elbette kimsenin seçim özgürlüğüne sınırlama getirilmemelidir. Ancak, sorun esasında budur. Yoksa çoğu kimseye kaldığı gibi hükumetin değişmesi sorunları çözmeyecektir. Bu hükumet değişse de bu hükumeti getiren insanlar bu hükumetin benzerlerini gelecekte getirecektir. Dolayısıyla değişmesi gereken şey hükumetten ziyade Türk Milleti'nin bakış açısıdır. Eğer sorun temelden çözülmezse şuan yaşanılan sorunlar bir döngü halinde tekrar yaşanacaktır ki ülkemizin tarihinde bunu sık sık görmekteyiz. Eğer malum kesimden bir kişiyseniz bunu okuyorsanız tahrik olmayınız, sizi art niyetle suçlayandan daha aklı evveli yoktur. Şuna eminiz ki bu ülkenin iyiliğini düşündüğünüz için bu şekilde bir seçim yapıyorsunuz. Sizi sertçe eleştirenler de en az sizin kadar bu ülkenin iyiliğini istemekte. Ortak özelliği bu devletin daha iyi bir hale gelmesi olan iki grubun birbiriyle kavgalı olması sadece bu ortak özellikten haz etmeyenlerin işine gelir. Bunun dışında, bahsi geçen sorunları fark etmesi beklenen kesimin bu sorunu fark etmemesi yahut fark etse dahi hiçbir tepki vermemesidir. Verilen tepkiler sadece sosyal medyada tartışmak ya da arkadaş çevresinde konuşmaktan da öteye geçmemektedir. Tabii ki çıkıp ortalığı karıştırıp yasa dışı bir eylemde bulunmak bir çözüm olmayacaktır. Bu yanan bir tavaya su dökmek gibi işleri daha kötü bir noktaya getirecektir. Fakat öyle ya da böyle bu sorun çözülmeli tüketimden üretime, gericilikten ilericiliğe atılmak gerekir. Tembelliğimiz iyiyi bile elde edemez, Türk Devleti mükemmele layık değil midir?
Türk Devleti'ni mükemmeliğe ulaştıracak kişilerin muhalefette olduğunu kim iddia edebilir? İddia edenlerin Türk Devleti'ne gördüğü mükemmellik bizim için vasattan ibarettir. Günümüz muhalefetinde sadece siyasetçiler vardır, devlet adamları değil. Kalplerle, kol sıvamakla bir memleket kurtarılamaz. Vaktiyle atalarının at koşturduğu yerlerde paşalarımız toplantılarda çay dağıtır hale gelmiş, milli bayramlarını kutlamaz hale gelmiş bir millet olmuşuz. Hiçbir genç bu durumun farkında dahi değil, farkında olanlara neden durum böyle diye sorsak "Hükumet böyle..." diye sızlanmaktan öteye gitmez. Sanırsın Atatürk Gençliğe değil, duvara hitap etmiş! Meclisin içerisinde Türklüğün bastırılmasını isteyen zatlar türemiş, bazı kesimler sanki Türk milletinin değil de Arap milletinin lideriymişçesine araplarla el ele gezip ellerini öpmekten geri kalmamıştır. Bizim çağrımız bu gibi olayların farkında olup, bunu kabullenemeyen, boş vaktinde değil tüm gün kendini bu düşüncelerde ve milli hislerin içerisinde bulan insanlaradır. Fakat yukarıda da bahsedildiği üzere, nihai sorun memleketin girdiği bu aptal döngüdür. Yoksa şuanki hükumet sadece bu asıl sorunun bir yansımasından ibarettir. Esas olan bu sorunlardan kurtulup Türk Devleti'ni hak ettiği yere koymaktır. Şahsen dönüp baktığınızda Türk Devleti'nin konumunu layık görüyorsanız metnin devamını okumanıza gerek bile yoktur. Ancak Türk Devleti'ni daha iyi bir konumda görmeyi istiyorsanız ve okumakla yetiniyorsanız yazıklar olsun Türklüğünüze. Maalesef Türk Gençliği kurucu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün hayalini kurduğu Gençliğe yaklaşamamış, tarihteki atalarına rezil olmuştur. Eğer yaşam standartları kötüye gitmese siyasetle ilgilenmeyecek bir noktaya gelmiştir. Düştüğü rezil duruma çözüm üretmek bir yana, dalga geçmekten de geri durmamış sosyal medyada kendini bedbaht gösterme yarışına girmiştir.
Bursa Nutku
“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
Bu bahsi geçen ideal ya da mükemmel bir gençlik değildir, istenen şey bunun standart olmasıdır fakat heyhat. Durumun farkında olan insanlar bile "Ne yapalım bu millet böyle!" demekten öteye gidemiyor. Bu millet şuan böyle olabilir, yanlış seçimler yapıp kendi kültüründen uzaklaşabilir hatta kendi öz kültürünü kötü dahi görebilir. Fakat bu milletin hala 'o' millet olduğunu değiştirmez, özündeki cevher dışındaki bu pis katmana rağmen varlığını sürdürecektir. Bugün ekonominin durumunun kötü olmasından tutun laiklik karşıtı haraketlere kadar tüm sorunların temelinde bu vardır. Sorun Ak Parti hükumeti değildir. Biz kendimizi geliştirip somut adımlar atmazsak, umudumuzu vizyon sahibi olmayan bazı siyasilere yükleyip onlardan çözüm beklersek bu durumda olmaya mukadder oluruz. Yukarıda dediğimiz gibi, her yerden ve herkesten umut kesilmeli, birleşilmeli ve umut içerimizde yaratılmalıdır.